Gece için küçük, hayat için büyük bir adım: Rüyalar

Gece için küçük, hayat için büyük bir adım: Rüyalar

Rüyalar... Gerçek olmayan; ama gerçeğin tam içindeki hayat parçacıkları. Kendisini ete kemiğe büründüremesek de, kurallarını sağından solundan çizemesek de; şarkılarımızda, şiirlerimizde, sabah iş arkadaşımıza

anlatırkenki heyecanımızda ama mutlaka hayatımızın tam içinde minyatür hayat filmleri.
Hayatımızdaki her şeyi sorgulamaya ve nedenini anlamaya çalışırken rüyalarımızı olduğu gibi, kendi gizemleri içinde kabul etmeyi severiz. Önce etkisi altında biraz şaşırır sonra neyin neye işaret ettiği hakkında gelişigüzel beyin fırtınalarıyla biraz tadını çıkarır ve o noktada bırakırız.

İşin ilginç tarafı, sadece insanlar değil, bilim de rüyaları olduğu yerde bırakır, bir adım ötesine geçemez. Ne olduğuyla ilgili şöyle böyle bir şeyler söyler; ama olağanüstü fantastikliğiyle ilgili çok açık ve berrak yorumları yapmaya laboratuvarların bile gücü yetmez.

Gelin ne olduğunu tam kavrayamasak da ipuçlarını laboratuvarlar sayesinde kısmen yakaladığımız rüyalarla ilgili bazı ilginç detayları paylaşalım.

Bugün huysuzluğu üstünde, REM’inden kalkmış!

Uykumuz, birbirini izleyen çeşitli evrelerin bir araya gelmesiyle oluşan turlardan ibarettir. 5 evrede tamamlanan bir turun toplam süresi 1,5 saat kadardır. Sabah dinç kalkabilmek için her gece bu turlardan en az 4-5 tane atmamız gerekir. Tur içindeki bu evrelerin en kritik olanı ise 5. evresi olan REM evresidir. Bu bölüm uykumuzun şah damarı gibidir, olmazsa olmazıdır. Uyutulup 4. evre sonunda uyandırılan ve sonra tekrar uyutulup tam REM’lenecekken yine uyandırılan denekler gün içinde ciddi bir uykusuzluk modunda dolaşmakta, 3-5 saniyeliğine bile olsa bütün aralıklarda REM’e balıklama dalmaktadırlar. (En ufak seste uyandığınız gecelerin gündüzlerinin yarı uykuda geçmesinin sebebi de tam olarak budur.)

Vücudumuzun temel gıdası proteinse beynimizinki REM’dir. Uyku analiz cihazlarına bağlanan deneklerin bu evreye girdiklerinde göz kapağı hareketleri aniden çok fazla hızlanır. İşte gizem süvarisi rüyalarımızın da REM üstünde at sürdüğü sanılmaktadır. Bu durumda rüyalarımız REM’i deneyimlediğimiz süre içinde görülmektedir. Gün içi kısacık balıklama REM dalışlarının bile rüyasız geçmemesi de bundandır.

En uzun rüya 16 saniye mi?

Bir diğer konu şu; meşhur en uzun rüyanın bile 16 saniyeyi aşmadığı dedikodusudur. Rüyanın göz kapaklarındaki izdüşümü olan REM, göz hareketlerini takip ettiğinizde bu doğru gözükmektedir. Peki neden rüyalarımız bize bazen saatlerce gibi uzun gelmektedir? Cevabı için Einstein’a uğramamız gerekiyor. İzafiyet kuramı zamanın kişilere göre farklı algılanmasıyla ilgili güzel şeyler söyler. Ve psikoloji de buna önemli eklemelerde bulunur ve der ki: İçi duygu dolu deneyimler sizin zaman algınızı uzattıkça uzatır. Yani bir anlamda sizin biyolojik dünyanızın akreple yelkovanı duygularınızdır. Bir yaşam deneyiminizin içinde ne kadar çok duygu damarlarınıza sızmışsa o deneyim size o kadar uzun zamanda yaşanmış gibi gelir. Sabırsızlıkla beklerken kısacık zaman dilimlerinin size saatler gibi gelmesi, çok yorulduğunuz bir yolda sanki çok uzun zamandır yürüyormuş gibi hissetmeniz, hapishanelerde-hastanelerde dakikaların geçmek bilmemesi bundandır.

İşte tıpkı bunun gibi rüyalarımızın içinde o kadar çok duygu dolaşır ki saniyelerle ifade edilen rüyaları saatler gibi algılar, dakikalarca anlatırız. Çünkü rüyanın içinde en fazla olan şey duygudur, hatta rüya bir duygu deşarj aracıdır ki bundan da aşağıda bahsedilecektir.

Hayatımızın düdüklü tenceresi: Rüyalar

Rüyaların bir kısmı duygu deşarj sistemi işlevi görür. Düdüklü tencerenin buharını almak gibi sizin bilinçaltınızın bir yerlerinde kaynayan duyguları minik bir TV ekranında sahnelemenizi ve bu sayede deşarj olmanızı sağlar. Hayatınızdaki açmazların, bilinçaltınıza doğru sıkıştırdığınız keyifsiz deneyimlerinizin ifade yeridir. Günlük hayatınız içinde hayatınızı sürdürebilmek için bir kenara ittiğiniz ve üstünü örttüğünüz acı deneyimleriniz size hesabını gece kesmektedir. Bir senaryo yazıp bu senaryonun içine bastırdığınız acılardan uygun ölçüde serpip günlük hayatınız içinde yarım kalmış bu acı deneyimleri gece tamamlamanızı sağlar. Ve öyle profesyonelce yapar ki bunu çağdaş senaristlere taş çıkartır. Örneğin kırmızı bir araba almıştır tutkuyla bağlandığınız köpeğinizi elinizden, rüyanızda içinde “kırmızı tren” barındıran bir senaryoyla karşılaşırsınız. Trenin “kırmızı”sı bastırdığınız acınızı temsil eder. Ancak araba değil trendir senaryoda karşınıza çıkan; çünkü aynen “kırmızı araba” çıksa acı anınıza aynen ışınlanacak uykunuz bu kadar acıyı taşıyamayacak ve uykunuzdan sıçrayacaksınız ki bu da bilinçaltınızın rüyalarınızda yaptığı duygu tahsilatının yarım kalmasına sebep olacaktır. Bu yüzden acınızı tam temsil etmeyen; ama andıran yarım yamalak şekiller görürsünüz. Terapistler bunları çözümlemek konusunda uzmandır.

Bunun yanında rüyalarınız sizin algı parçacıklarınızın bir senaryo içinde bütünlemesi olduğuna göre rüyada sıfırdan yeni bir keşif yapmak da imkansızdır. (Manevi referanslı rüyaları hariç tutarsak tabii.) Yapabileceğiniz en iyi şey (ki bu da oldukça iş görmektedir) günlük hayatınız içinde algıladığınız; ama üzerine odaklanamadığınız algı parçacıklarının belli yönlerine rüyalarınızda odaklanıp aralarında bambaşka ilişkiler yakalamanızdır. Yani rüya sıfırdan bir algı oluşturmaz, arşivdeki algılara 360 derece bakış atar.

Rüyalar gecemiz için ufak olsa da hayatımızın belki de en önemli parçasıdır. Çünkü günlük gerçeklerimizden daha fazla gerçektir. Bastırdıklarımızın kabının açıldığı yepyeni ve eşsiz bir keşif yolculuğudur ki; geceye sığmadığı gibi bu sayfaya da sığmamıştır, haftaya devam edecektir.
Top