ELden düşme rüyalar

ELden düşme rüyalar

Rüyaların da satıldığını duyduğum günden beri gözüme uyku girmiyor.

Bir ucunda uyku, öbür ucunda merakın yer aldığı halat, uzun bir çekişmeden sonra merakın kıyısına geçiyor kaç gecedir. Kaç gecedir gözkapaklarım uyku oklarını savuşturan iki cengaverin kalkanına dönüşüyor. Acaba diyorum, nasıl bir pazarda satılıyor rüyalar? Rüyacıların raflarında kumaş topları gibi dizilmiş, rengarenk ve desen desen rüya topları mı var? Her toptan birkaç metre açılmış uzun bir masadan mı seçiliyor rüyalar? Her gece kaç metre rüya gerekiyor bana? Şu buz mavisi topun metresi ne kadar? Aynı rüyayı görmek isteyenler için yeterli mi raftakiler? Rüya atölyeleri vardiyalı mı? Gece rüyası bitenler için, nöbetçi rüyacılar var mı?

Zaman ve mekan atlamalarının keskin makasıyla, soruların dikenli tellerini kesip, firar etmeli, uykunun giz dolu hücrelerinden, rüyaların sınırsız ülkelerine gitmeliyim. İşte otobüsüm beni bekliyor. Biletimin yanımda olup olmadığını kontrol ettikten sonra heyecanla otobüse binip, pencere kenarındaki yerimi alıyorum. Erken gelmiş olmalıyım, zira benden başka yolcu yok. Koltuğumu geriye doğru yatırıyor ve gözlerimi kapıyorum. Yeni yolcuların gürültüsüyle açmayı düşündüğüm göz kapılarımın sürgüsünü çekip, günlerdir özlediğim rüya gölüne dalıyorum.

Beni uyandıran ses, yolcuların gürültüsü değil. Kulak zarımı titretecek kadar yakından gelen bu mekanik sesin sahibi rehberim. Elinde mikrofon, kaptanımızın adını, gideceğimiz yolun kaç km. olduğunu belirttikten sonra hayırlı yolculuklar diliyor. Uyku mahmurluğuyla gözlerimi ovuşturarak etrafıma bakıp yol arkadaşlarımı görmeye çalışıyorum. O da ne otobüste üç kişiyiz: Şoför, rehber ve ben...

Rehberimin, sanki otobüste benden başka yolcular varmış gibi, çoğul ifadelerle anlattığı yerin bir kızılderili köyü olduğunu gördüğümde şaşkınlıktan donakaldım. “Pencereden dışarı bakınız. Ne görüyorsunuz? Yanan bir kulübe değil mi! Dikkat edin, kulübeyi sahibi yakıyor!!” Dumanların içinden kulübenin sahibini görmeye çalıştım. “Niye yakıyor kendi kulübesini?!” diye dehşetle sordum rehbere. Rehber, “Çünkü rüyasında kulübesinin yandığını görmüş. Uyandığında kulübesini yakarak, rüyasını tabir ediyor...” deyiverdi. Rüyasında tuzağa düşürülüp parmağı kesilen bir başka Kızılderilinin ertesi gün rüyayı yerine getirebilmek için parmağını kestiğini ilave ederken konuşmasına, “Rüya pazarına geldik mi?” diye sordum korkuyla. “Hayır” dedi rehber, “Çok soru sorma!”

***

Otobüsümüz ormanın içinden geçen ve yaklaşık her yüz metreden sonra keskin bir virajı olan dar bir yolda ilerliyordu. Sık sık alınan bu virajlar yüzünden içim dışıma çıkmış, çareyi koltuğumu yatırıp uyumakta bulmuştum. Gözlerimi açtığımda kendimi bir hastanede buldum. Yataktaki hastanın, kafatasında, gözlerinde ve kalbinde elektrotlar vardı. Hasta uyuyordu. Elektrotlar uzun kablolarla yandaki odada bir makineye bağlıydı. Herhalde rüya pazarına gelmiştik ve yataktaki adama rüya enjekte ediliyordu. Rehberim aklımdan geçenleri yalanlamakta gecikmedi: “Şu anda Kleitman’ın laboratuvarındayız. Gördüğünüz makine uyku esnasında ortaya çıkan göz küresi hareketlerini kağıda yazdırıyor.” Göz hareketlerini çizelgede gören Kleitman bir zille deneğini uyandırıp soruyor: “Rüya görüyor muydunuz?”

***

Kleitman’ın laboratuvarından ne zaman ayrıldık, ne zaman otobüse yeniden bindik, ne zaman tekrar durakladık bilmiyorum. Rehberim Freud’dan söz ediyordu. Freud’a göre rüyada görülen olaylar, bilinç dışı arzuların dışavurumundan başka bir şey değildi ve neredeyse bütün rüyaların yolu cinsellikten geçiyordu... Rehberim Freud’u anlatırken yolda el sallayıp durmamızı işaret eden bir adamla karşılaştık. “Her seferinde yolumuzu keser. Benzen molekülünün yapısını bulan ünlü bilim adamı Kekule von Stradonitz! Rüyasında kendi kuyruğunu ısıran bir yılan görmüş ve benzenin halka yapısında olduğunu fark etmiş! Rüyaların tanrısal olduğunu söylüyor!”

***

Yolculuğumuz uzadıkça uzuyor, her durakta rehberimin dudakları oynuyor, mekanik ses otobüsün bütün koltuklarını dolaşıp, yanıma oturuyordu. Alfred Maury, rüyanın uyku sırasında duyu izlenimlerinin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığını, uykuda duyulan gürültünün rüyada fırtına görülmesine yol açtığını ileri sürüyor, Dr. Dement rüyanın bir ihtiyaç olduğunu, rüya görmesine engel olunan kişilerin, serbest bırakıldıklarında görmedikleri eski rüyalarını da fazlasıyla görerek telafi ettiklerini söylüyordu.

***

Ve işte rüya pazarına geldik! Sihirli kelime “Yumeimikobo!” Yani Rüya Atölyesi! Japon oyuncak üreticisi Takara firması istenilen rüyayı görmeyi sağlayan bir cihaz üretti. The Times gazetesinin haberine göre uyku öncesinde cihazın veri tabanına görmek istediğiniz rüyaya dair bir resim ve konuya dair bilgileri giriyorsunuz. Gözlerinizi kapatmanızın ardından yatağa 50 santimetre uzağa yerleştirilen cihaz, resmin 6 farklı noktasından parlak bir ışık yansıtıyor. Uykunun derin safhasına geçişten sonra ise cihazdan odaya verilen hafif müzik ve aromatik kokular eşliğinde daha önceden rüyaya ilişkin girdiğiniz bilgiler kulağınıza fısıldanıyor.

***

Yolculuk sona erdi. Artık gidecek bir yer yok. Rüyalarınızı kaybetmişsiniz ne çıkar! 80 pounda istediğiniz rüyayı görebilirsiniz. Hayra yormamak kaydıyla.
Top